Kadın
23 Nisan 2020, Perşembe 14:24Bir güldürebilsek ömre bedel olacak gülüşleri de, lakin tebessümü bile çok gördük onlara. Doğuştan bize verilmiş olduğuna inandığımız yetkimizden ödün vermeme, sözde kişiliğimizden feragat etmeme adına azarladık, hırpaladık, saygıdan eğilen başlarını emirlerle boğduk, varlık sebeplerimizi varlığımıza kurban ettik, yok gibi davrandık yok saydık onları. Sonucu gözyaşı, anlamı raflarda kalmış manalı şiirler dışında hiçbir şey vermedik onlara. Konuşmak yerine naralar attık başlarında, kudret kaleminden dahi esirgedik nazenin kaşları, gülmek için hep ağlattık melül melül onları…
Ne yazık ki, çocukluktan başladı yorgunlukları. Tüm ev işlerinin yanında erkek kardeşlerini de sırtına alan onlardı. Karşı cinsleri gibi kutsanmamıştı kaderleri. İltimastan öte emek kokardı hayatları. Sıradan bir evi ocak haline getirenler olmasına rağmen, fikirleri dahi sorulmadan, tercihleri nazara alınmadan el oğluna hibe verildi fidan tazeliğindeki ömürleri…
Göğsünün sol tarafına elini basarak gizlemeye çalıştığı, sayıklayarak ancak dillendirebildiği içindeki tüm hiçe sayılan duyguları, gönlünü karşılıksız verdiğine, sevdiğine abi demek zorunda bırakıldı. Hiç tanımadığı, gönül dünyasında yer edinmemiş birine, bir ‘verdim gitti’ ile yıllarca ağız kokusu çekme esaretine mecbur edildi. Heyhat! namusuza namus, arsıza ar kabul edildi bedenleri. Helalimize haram kılmıştık tüm helâlleri. Hayatlarını hayatımızla sınırlandırdığımız, ya benim olursun ya toprak saydığımız velhasıl acınacak durumdaydı aymazlığımız...
İnsafsızın insafına, insiyatifine mahkum edildi tüm hakları, Bedenen zayıf, ruhen muktedir olan, gözyaşından gayrı savunma mekanizması bulunmayan, külfette yalnız, yürürken sosyal mesafeyi! korumak adına geride bıraktığımız, bizi dünyaya getirenlere dar etmiştik dünyayı…
Oysa, babalar ölünce en çok ağlayan yine onlardı...
Değiştirmek gerekmez mi artık algı ve davranışlarımızı....?
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum